Hayatı, kendimizi, hayatın içindeki kendimizi, düşüncelerimizi, nasıl bir düşünce sistemimizin olduğunu, neyin bize ait neyinse öğrenilmiş olduğunu öğrendiğimiz yerdir. Terapi kişilerin bir müddet sonra yuvalarına dönüşür. Çünkü asıl kendiliklerini burada görmeye başlarlar. Burada bir şifalanmadan bahsedilebilir. Terapist ve danışan arasındaki koşulsuz kabül, empati ve de uyum terapinin ana dinamiğini oluşturur. Bu dinamik sayesinde danışan kendini bütün ilkelliği ile terapiye taşımaya cesaret eder. Hepimiz içimizdeki dürtüler ve ilkel yanımızla bir savaş içindeyiz. Medeniyetler kurduk, gelişmek istedik. Ancak o hayvani ve ilkel dürtüler hep bizimle kaldı. Medeniyet bize onlardan kurtulmamız gerektiğini buyurdu. Ancak bugün biliyoruz ki, bu ilkel yanımızdan kurtulmak diye bir şey mümkün değil. Ve neyseki esasında bu yanımız bize zarar vermiyor, bizi insan yapan şeyin kendisi de oluyor. Çünkü insan aciz ve yüce olan tarafların bir toplamı. Bunu kabul etmediği müddetçe acı çekiyor. İşte terapi bu yükselerek bir ızdıraba dönüşen acıya yeni bir anlam kazandırma girişiminin kendisi oluyor.